20 Mayıs 2012 Pazar

Passau


Ben gezici kitleyi Lindau’ya ikna etmeye çabalamış olsam da, beni “Kışın orası bir naneye benzemez, sen baharda git oraya,” söylemlerine boyun eğip, yüzümüzü Passau’ya döndük. Şubat başında bir ctesi sabahı mümkün olduğunca kalın kılıklarımızla istasyondan yola çıktık. Almanya’da bir yere grupla seyahat etmeyi kolaylaştıran grup tren biletlerini sevgiyle anıyorum. Bölgesel olduklarında şehir içi ulaşımda da kullanabiliyor olmak süper ekonomik çözüm getiriyor.

-neşeli dükkan-

Avrupa’da birkaç şehir görünce hemen şımardım. Bir yerden sonra çok karakteristik bir hadise yoksa hemen hepsi aynı gelmeye başladı. Benzer bir merkezi alan, etrafında benzer dükkânlar, küçük sokaklar, ... Passau’nun farkı şuymuş efendim; Tuna, Inn ve Ilz nehirleri bu şehirde kol kola giriyorlarmış. Benim için şehrin güzelliği tepeli olmasıydı. Münih yaylasında yükseltiye hasret kaldığımdan olsa gerek, şehir gezisine topuklu pabuçla gelen eski çalışma arkadaşımızı ve ihtiyarca kardeşlerimizi (onlar pabuçlarının uygun olmadığını iddia ettiler) geride bırakıp R.B.B. kardeşimle karlı tepelere kaya kaya tırmandık. Yuvarlana yuvarlana indik.


-tırmanık-


-iki nehir birleşmiş, üçüncü görünmüyor-

Bir de dünyanın ikinci en büyük kilise orgu Passau’daki St. Stephen Katedrali’nde yer alıyormuş. Gittim, gördüm ama müzikal ilgi ve bilgimin yetersizliğinden olsa gerek herhangi bir hayranlık duygusu geliştirmedim (duygusuz kadın!).

-kocaman-
Ama kabul etmem gerekir ki gün batımı güzeldi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder