22 Mayıs 2012 Salı

Cocido

Yıllar yıllar sonra torunlarım, “Anane sen böyle sarkıp, büzüşmeden önce bir Almanya macerası yaşamışsın, bize anlatır mısın Almanya’da ne öğrendiğini Alman kültürüne dair?” diye sorsalar, ağzımdan laf alıp yarım yamalak hafızamla beni maskaraya çevirmeye çalışsalar onlara “Ben size Almanya’da İspanyol kültüründen ne öğrendiğimi anlatayım, şapşal evlatlarım,” derim.

Şubat ayının ilk ctesi günü ölümüne soğuk geçecek diye hafta başından söylentiler dolaşmaya başlamıştı ofiste. Kıçı kurtlu İspanyol kardeşlerim bir tam günü evde geçirme korkusuyla panik halindeydiler. Resmi yazışmalar sonucunda o dönem ikamet ettiğim Einstein caddesinin en aydınlık evinde öğle saatlerinde buluşup, cocido pişirip çatlayana kadar yemek yemeye karar verdik.

Cuma öğleden sonra ofisi ilk servisle terk edip, Ostbahnhof’ta da servisi terk edip ben Türk bakkalına, kardeşlerim İspanyol bakkalına mühimmat toplama amacıyla yollandı(k). Bakkaldan hızımı alamayıp Sultan Unlu Mamuller’den de baklava ve kadayıf aldıktan sonra eve ulaştım.

Stuttgart güzellerinin geldiği hafta sonu kendimi kaybedip hafta boyunca yiyeceğim kadar çok yemek yaptığım için kendimi frenlemeye niyetliydim. Lakin mutfağa girince ve cocido’yu sevmeyeceğime dair yoğun önyargım etkisini artırınca yine kendimi kaybettim. Cuma akşamı ve ctesi sabahı kuru patlıcan kavurmasından köfteye, zeytinyağlı taze fasulyeden (kış ortasında nereden çıktığını bilmiyorum ama müthiş ötesi tazelikteydi) humusa, ıspanaklı börekten kabak kavurmasına kadar elimden ne geliyorsa pişirdim. 5 kişi değil de 25 kişi gelse benim yaptığım bölümle kimse aç kalmazdı. Yine de dolaba sığmayan yiyecekleri balkona koymam hata olmuş, sabah hepsini mikrodalga marifetiyle çözdürmem gerekti.



-Evcil ejderim Ignacio yemeklere sarkarken-


Ama assolistimiz cocido idi. Hafta boyunca ağızlarının suyu aka aka anlattıkları yemeği düşündükçe içim bir tuhaf oluyordu. Nitekim malzemeler ortaya çıktıkça bir hoş hissetmeye başladım. Değişik renk, ebat, doku ve kokularda etler, yağlar, sucuklar. Nora’nın en büyük tencereleri ocağın üstüne teşrif ettiler, etler pişti bir yerde, nohutlar başka bir yerde. Sonra etin suyundan şehriyeli bir çorba yaptı şef aşçı J.I.d.C.V.. Çorbada kırmızı mercimeğin varlığı da pek makbulmüş fakat sevgili huysuz R.B.B. mercimek sevmediğinden ona hiç bulaşmadık.



-etler ve nohut helles'in önünde arzı endam eyliyor, sebzeler de onun önünde-

Efendim, yemeğin pişmesi yaklaşık 3 saat sürdü. Bu süreyi enfes İspanyol şaraplarından tadarak ve yemeklerime yağan övgüleri kabul ederek geçirdim. Anneciğim, hazır harçla yapmış olduğum köftelerin bu denli övgü aldığını duysaydı, bir daha buzluğumu kendi yapımı köftelerle doldurmazdı. Onlar cocido’ya yer kalsın diye endişelenirken ben huzurla karnımı doyuruyordum.


Şefimiz öncelikle çorbayı servis etti. Gerçekten lezzetliydi, inkâr edemem. Sonrasında nohut ve etler geldi. Nohutla ilişkim üç ayda bir, bir kepçe samimiyetinde olduğu için “ay ben çok almiyiiim” dedim. Söz dinletemedim. Yanına da etler ve yağlar geldi. Yağ haricindekilerin hepsinin tadına baktım. Morcilla bu noktada hayatıma girdi. Sonrasında da bir kere daha karşılaşabildik ama olsun. Kendisi kan sosisi. Müthiş ağır bir kokusu ve lezzeti var. Morcilla’yı düşündükçe şu şarkı çalıyor zihnimde, “bir günah gibi, gizledim seni…” Garip bir şey, böyle hem tiksinme hem arzu hissediyorum bu ete ya da et olmasına inanmak istediğim şeye karşı. Daha sonra közde pişmiş versiyonunu yedim, çok daha başarılıydı.



Gün boyunca yemeye ve içmeye devam ettik. Balkon konusunda akıllanmadığım için –hâlbuki her gelen donma tehlikesini atlatmanın mutlu kırmızılığıyla dalıyordu eve- bira ve tonikleri, kolaları balkonda önce dondurup ardından kaloriferde çözdürdük. Sonra da çöpe attık. Saçma sapan konulu filmler serisinden Spaceballs ve Snatch’i izledik. Big Lebovski’de midemle gözkapaklarım arasındaki hattın gerginliğine daha fazla dayanamadım, misafirlerimin samimiyetine inanaraktan başıma battaniye çekmek suretiyle uykuya daldım.


Gece yarısında misafirlerimi yolcu ederken geride küçük bir orduya yetecek kadar yiyecek, katiyen yemeye devam etmeyeceğim cocido ve balkonda yeniden unutulmuş donuk içecekler kalmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder