9 Ağustos 2012 Perşembe

Oğullar ve Rencide Ruhlar

Pazartesi sabahı kendimi ittire kaktıra servise bindiğimde oradan buraya atlamaya pek meraklı Don Juan'ın o sabah çantama atlama konusunda hevesli olmadığını fark ettim. Yolun yettiği ölçüde Cancion sin Fin'i dinledikten sonra kendime küfrede küfrede ofise yürüdüm; iş çıkışı dişçiye, oradan eve gidiş yolunda kitapsız geçireceğim zamanı düşünerek. Ofiste acil durumlar -sabah şapşallığı, sabah yola çıktığım kitabı aniden bitirme, vs.- için kitap bulundurmaya o an karar verdim.

Masama ulaştığımda yeşil kapağıyla Alper Canıgüz'ün Oğullar ve Rencide Ruhlar kitabını buldum, klavyemin önünde. Açgözlülüğümden okumadağım 100+ kitabım bulunduğu için kimseden kitap almamaya özen göstermeme rağmen en sevdiğim gençlerden O.A.'nın (20+) bu muhteşem sürprizini neşeyle karşıladım.

Dişçi yolunda sakin ama gizli bir neşe yayan sayfaları okumaya başladığımda kitabın devamına ilişkin fikrim, devamının da muhteşem karakter Alper Kamu'nun (Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürümeye başlar.) nasıl bir velet olduğuna dair bir roman okuyacağım yönündeydi. Ama komple yanılmışım ki yaşasın da yaşasın!

Haftamı, iş kanununun izin verdiği azami çalışma saatini ofiste çırpınarak geçirdiğim için kitaba istediğim zamanı ayıramadım. Çünkü tanışma sayfalarının devamında "bir solukta okuma" isteğiyle kıvranmaya başladım. Kısmet tabi..

Bu akşam, pek tabi ilave mesai sonrası, Ankara turu yaptıktan sonra beni evime ulaştıran servisten sıcaktan hobbit ayaklarımın izin verdiği ölçüde koşarak evime ulaştım ve açık olmakla artık canımı yakmaya başlamış gözlerime aldırmadan okuma ekipmanlarımla -bira ve çekirdek- evin tek serin noktası balkonuma kitapla birlikte intikal ettim. 

Muhteşem bir hazla son 50 küsür sayfamı da okuyarak kitapla vedalaştım. Çok sevdiğim, muhabbetine bayıldığım ama muhabbet esnasında "yarebbim, noolur ben de iki çift laf edeyim!" diye gözüne baktığım bir sevdiğimin gözünün içine bakar gibi hissettim kendimi sayfaları yalayıp yutarken, "Amaaan, ben konuşsam bundan güzel laf mı çıkardı sanki ağzımdan?" itirafıyla birlikte. Zaman zaman Murat Menteş okur gibi hissettim kendimi ki, kitap sonrası gugıl marifetiyle Alper Canıgüz'ün Murat Menteş'le ruh eşi olduğunu -ve (bence) çift yumurta ikizi olabilirler, MM'nin muhafazakar havasından daha serbest ve de muhafazakarlıktan uzak rahat halleriyle- ve kaderin oyunuyla bir röportaj marifetiyle tanış olduklarını, sonrasında afili filinta bayrağını omuz omuza salladıklarını öğrendim.

Okumam gereken -gerek çünkü eksik hissederim okumazsam o satırları- iki kitabı daha varmış: Tatlı Rüyalar ve Gizliajans. Muhteşem yaratık -bir nevi cüce iblis- Alper Kamu'nun yeni macerası da yoldaymış. 

Okuma açlığıma rağmen sıklıkla beni mutlu edecek yazar ve kitapları ıskalıyorum; kitap 2004 tarihli. Geç de olsa güzel.

O zaman, nedense, insanın Tanrı'yı görmeye katlanamadığı için ışığa ihtiyaç duyduğu gibi tuhaf bir fikre kapılıverdim. Karanlık Tanrı'nın ta kendisiydi. Size şahdamarınızdan daha yakın, her yerde olan ve gören, her zaman sizi sarmalayan başka kim olabilirdi ki? Siz onu göremezdiniz çünkü ışığın ardına saklanırdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder