2 Eylül 2012 Pazar

Resimli Madrid Güncesi


Haziran ayı sonunda sevgili İspoş kardeşlerimi habitatlarında ziyaret etmek üzere 4 günlük bir Madrid kavurganlığı yaşadım. Daha önce görmediğim bir şehri, o şehirde yaşayanlarla gezmek en güzeli. Ya da en optimum çözüm, diyelim. Birlikte gezdiğim kişilerin zevk ve beğenilerine bağlı olarak gezi şekilleniyor. Şansıma bana nöbetleşe bakıcılık yapan arkadaşlarım ile ortak beğeniler içerisinde olduğumuz için (buna uysal benlik de denilebilir) gezip, gördüğüm ve yiyip içtiklerimden son derece memnun kaldığım bir Madrid gezisi yaşadım. Pek tabi ki göremediğim, yeterince görmediğim, aklımda kalan yerler de oldu ama zerre plan yapmadan yola koyulduğum düşünülürse şikayet etmemem doğal karşılanabilir.

Cuma öğleden sonra sevgili İspoş kankam A.G.G. ile pek tabiki otobandan yanlış çıkış alaraktan uçağımıza ucu ucuna yetiştik. Kendisiyle atılan her adım bir macera, bir kaybolma, bir geç kalma veya bir şeyler unutma ile sonuçlandığı için sakinliğimi kaybetmedim ve kendisinin yol çalışmasıyla tıkanmış otobanda yaptığı akrobasi çalışmalarının tadını çıkartmaya çalıştım.

Uçak beklediğimden sessizdi. Barajas havaalanı beklediğimden sessizdi. Taksici beklediğimden sessizdi. Madrid'de ölümcül bir salgın olduğunu düşündüm önce. Sonra acaba arkadaşlarım Almanya'da göreceli olarak mı gürültücüler, diye şüpheye düştüm. Sonunda benimkilerin gürültücü olduğuna kanaat getirdim, milletin hepsinin değil.

Plaza Mayor'da, Plaza Mayor Oteli'nde kaldım. Sevgili A.G.G. onlarda kalmam için cok ısrar etmiş olsa da hem hanım arkadaşıyla henüz tanışmadığım, hem ekibin üstün çabalarına rağmen kültürlerine tam hakim olamadığım, hem de evdeki diğer insanlara sormadan eve misafir davet eden erkek tiplemesine sinir olduğum için kendilerine en yakın otelde kalmam konusunda kendisini ikna ettim. Şehrin tam olarak göbek deliğine -Sol- yakın konuşlanmış olmam, küçük tatilimde yollarda taşıtlarla zaman kaybetmeksizin gezme verimini sağladı.

Eşyalarımızı bırakıp kişisel iklimlendirme sistemimizi Madrid ayarlarına çektikten sonra kendimizi sokağa attık. Ve ne bulursak yeme etkinliğine başladık. İlk olarak şarküteri-barlardan birinde beyaz şarap, pastırmalar ve nispeten az kokan peynirlerle siftahı yaptık. Ardından ölümüne kalamar, bira ve calimocho alarak Plaza Mayor'da bir heykelin dibine çöreklenip yeme eylemlerimize devam ettik. Calimocho rezil bir şey, üniversite yıllarımızın şargozu ama gazoz yerine kola var ve son derece tatlı. Sonrasında Asturias yöresinden bir bara gidip cidra, sucuk ve dünyanın en iğrenç peynirinden yedik. Cidra'ya bayıldım. Sucuk tahammül edebildiğim lezzetteydi, yine de daha az cıvık olanlarını tercih ediyorum. Peyniri "aaa, illa tadına bak!" ısrarlarına dayanamadığım için tattım ve yeşil herhangi bir peynirin lezzet içermeyeceğine ilişkin fikrim sonsuza dek geçerlilik kazandı. Parçalanana kadar giyilmiş ve hiç yıkanmamış bir çorap yeseydim, aynı tadı alırdım.

Sonrasında saraylar, opera binası, dondurmacıları gezip küçük bir rock barda soluklandık. Tabi ki bir başka bara daha gittik ki midemizde bir gıdım yer, bacaklarımızda derman kalmasın diye. Sabaha doğru otele ulaştım.

Ertesi sabah nöbeti devralan İspoş'la şehrin göbek deliği etrafında birkaç saat dolaştık. Gördüğümüz binaları, sokakları, meydanları isimleri ve geçmişleri ile aktardı lakin henüz ayılmamış olduğum için çok fazla kayıt alınamadı.

Nöbet devri sonrasında kahvaltıda churro yememe karar verdik. Churro tatlı-tuzlu hamurun yağda kızartılması sonucu elde edilen kalori bombası. Kendileri her ne kadar tatlı eklerle tüketiyor olsalar da bu hamuru, ben sade yeme konusunda doğru bir karar aldım.

Kahvaltı sonrası küçük bir araba turuyla nispeten uzak mekanları görme fırsatım oldu. Gay festivali sebebiyle sokaklar gökkuşağı renginde afişler, flamalar ve bayraklarla donanmıştı ve onlarca güzel ve bakımlı erkek sokakları arşınlamaktaydı.

Tekrar yaya moduna geçtikten sonra, sabah turumdan aklımda kalan isimleri yeni bakıcılarıma havalı havalı aktararaktan gezintimize devam ettik.


-Şehirde pek çok kurumun ilk binası, kapasite artırımı için gelen eklenti modern bina ile tamamlanmış. Havaalanında iki büyük terminal bulunuyor, ana istasyonun yeni ve eski versiyonu yanyana, pek çok bakanlık binası çift yumurta ikizleri halinde. Yukarıda detayı olan binanın ne binası olduğunu hatırlamıyorum, sanırım bir bankaydı. Yeni binanın mimarı detayı yansıtmak yerine ana fikri vermiş. A.G.G.'nin kısa mimarlık öğrenciliği ve güzel sanatlardaki ilgi ve bilgisi sayesinde bu tip detay bilgiler edinebildim.-


-Kongrenin eski ve yeni binaları-


-Şehir merkezindeki binalar farklı tarzlarda inşa edilmiş ve buna rağmen bir bütünlük arz ediyorlar. Kendi yaşadığım başşehri ve korkunç mimarisini düşününce içim kararıyor.-


-Pek hoşlandığım bir kapı-


-Merkezden neredeyse hiç uzaklaşmadım, o sebeple şehrin her bölgesi hakkında yorum yapamam ama merkezde hemen her caddenin ağalar altında olması, korkunç sıcaklarda yürümeyi mümkün kılıyor.-


-Prado müzesine pazar günü uğradık. Tahminen birkaç günde içinden çıkılması muhtemel müzeyi A.G.G. özet olarak gezdirdi. Baş eserleri göstereceğim, dedi. Resimleri, ressamlarını ve tekniklerini detaylı olarak aktardı ve 2 saat gibi bir sürede kendimi müzeden ayrılırken buldum.-


-Ctesi öğleden sonra molamızda A.G.G.'nin favorisi Las Bravas'ta karnımızı doyurduk. Sevgili kankam bir pis boğaz olup yaz sıcağında bile cocido yiyip mide spazmı geçirmeyen uslanmaz arlanmaz bir öğütücüdür. Las Bravas'ta yediğimiz her şey özel bir sosla geliyordu ve de gayet lezzetliydi. Yine de yukarıda arzı endam eyleyen domuz kulağını (oreja) yemeseydim bir şeyden eksik mi kalırdım? Emin değilim.-


-İsmini hatırlamadığım bir parkın çıkışındaki basamaklar (dünyanın en şuursuz gezi yazarımsılığına adaylığımı koyacağım)-


-Şehrin yeşilliğinden yükselen saray. Çok kurak ve sıcak bir kış geçirmelerine rağmen şehir yeşilliğinden bir şey kaybetmemiş. Ptesi sabahı 07.30 sularında başladığım yürüyüşümde Retiro parkında dolaşırken çok sayıda bahçıvanın azimli çalışmalarını gördüğümde de krize rağmen insanların şehirlerini güzel kılma çabalarına hayran kaldım.-


-Madrid Atakulesi-


-Sokakları yeşertmeye doymayıp evlere tırmanan ağaçlar-


-Retiro'yu ilk olarak kendi başıma gezdim. Kendimden  çok emindim her yanını dolaştığım hususunda lakin sevgili R.L.-A. beni utandıran ilave bir tur düzenledi ve daha önce görmediğim şu kocaman havuzla karşılaştım. Efendim, burada Ben Hur'un (uydurmadığımı varsayıyorum) çok müthiş bir sahnesi çekilmiş ve fakat filmi henüz izlemediğim için konu hakkında son derece cahilim.-


-Retiro parkında cam saray-


-Cam saray içinde var bir güzel-


-Masal ağaçları-

Ctesi akşamını A.G.G.'nin sevgili sevgilisinin ellerinden çıkma bin çeşit tapas ile milyon kadeh beyaz şarap eşliğinde bir ev partisi ile geçirdik. Kendimi ayarsız pişiren bellemiş bir insandım, meğer A. kayıp kardeşimmiş; ertesi gün de yemeye devam ettik. Almanya - İtalya maçını Münih'te izledikten sonra İspanya - İtalya maçını Madrid'de izledim. İlk maçtan sonra Münih sokaklarını anormal bir sessizlik kaplamış, ben de güzel bir uyku çekmiştim. Final maçında hemen karşımızdaki İtalyan restoranınından gelen şarkı-türkü-bağırtı sesleri, yenilgi sonrasında da devam etti. Madridli İtalyanları eğlenme becerileri konusunda tebrik etmek istiyorum. 

Ptesi günümde Reina Sofia'yı görmeyi arzu etmeme rağmen R.L.-A. ile genişletilmiş şehir turu yaptım. Fena da olmadı. Nispeten yeni mahalleleri, görmediğim parkları, iş merkezlerini, kitapçıları dolaştık. Ne zaman başına oturacağımı bilmediğim bir dolu güzel İspanyolca çocuk kitabım oldu. Gün boyunca şehir, zaferle dönen milli takımı karşılamaya hazırlandı, biz de mümkün olduğunca bu kalabalıktan kaçtık. Akşam saatlerinde nöbeti haftasonu görüşemediğim arkadaşlarım devraldı. Münih maceramız sonrası memleketelerimize dönüşümüzü, evlerimiz, işlerimiz ve hayatlarımızı didikledik ve makul bir saatte dağıldık. Sabah ezanına kadar sokaklarda bağrınarak gezinen futbol sevenler sayesinde ancak gün doğarken uyumam mümkün oldu.

Pek tadımlık bir gezi oldu, bir kez daha gidebilsem hiç fena olmaz.


-Galibiyet gecesi Sol'da coşmuş gençler-


-Şehirde en sevdiğim şey: Sokak, meydan, pasaj tabelaları-



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder