4 Ocak 2016 Pazartesi

Kürk Mantolu Madonna

Geçtiğimiz Kasım ayında annem Kürk Mantolu Madonna'yı okumak istediğini söyledi. Aldığım kitap YKY'de 76. baskı, Kasım 2015 tarihli. İlk baskı 1943'te Remzi Kitabevi'nden yapılmış.

Sanırım son bir yıldır pek çok yerli listede en çok satanlar arasında yer alıyor. Bu listelerde yer alıyor olmasının uyandırdığı merakla, annemden sonra okumaya başladım kitabı. Daha önce Değirmen'ini okumuşum Sabahattin Ali'nin, hayal meyal hatırlıyorum. Hayatına ve talihsiz kaybına dair bölük pörçük okumalar var, biyografisini okumuş değilim. Bir de Mehmet Şehmus Güzel'in Abidin Dino biyografisinde yer alan bir kısım anı var aklımda.

O.K. sordu, "Güzel mi kitap, nesi farklı?" diye. Kitap güzel. Nesi farklı çözemedim ama düşündükçe döküldü bir kısım hissiyatım. Anlatıcının Raif Bey'le tanışması, ilk izlenimleri, nispeten az tanıdığı dönemlerde Raif Bey'in durağanlığından sıkılıp sinirlenmeleri Kafka karakterlerini, yakın zamanda andığım Saramago'nun Bütün İsimler'in Don Jose'sini anımsatıyor. Daha sade bir anlatım ve daha eski bir Türkçe ile (Bütün İsimler'in "daha eski" bir Türkçe ile çevirisi olmadığı varsayımıyla son cümlemin ikinci yarısını kendi kendime yalanlıyorum, bu noktada). Sonra Berlin macerası aktarılıyor. Berlin'i görme şansına henüz sahip olmadım ancak Nedim Gürsel'in Şeytan, Melek ve Komünist'inde anlattığı Berlin'den çok daha gerçekçi (ve neredeyse çağdaş) bir Berlin hissiyatı uyandırıyor. Karlı sokaklarda geçen olaylar tatlı bir Almanya kışı ürpermesi uyandırıyor. Diyaloglarıyla, öyküsüyle, mekanlarıyla roman (Sabahattin Ali uzun öykü (novella) olarak anıyormuş, önsözde Füsun Akatlı'nın aktardığına göre) gerçekten güzel mi? Evet, gerçekten güzel. Ama Türkçe'de yazılmış başka pek çok "gerçekten güzel" eser varken neden Kürk Mantolu Madonna çok satanlar listesinde? Bu soruya halen yanıtım yok.

Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim.. Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim.

Ben ise, dingilden fırlayarak, boşta yuvarlanan bir araba tekerleği gibi sallanıyor ve bu halimden kendime imtiyazlar çıkarmaya çalışıyordum. Muhakkak ki dünyanın en lüzumsuz adamıydım. Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan etmeyecekti. Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve benim hiç kimseden bir şey beklediğim yoktu.

Gerçekten güzel bir yalnızlık öyküsü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder